top of page

İki Büyük Ekonomik Sistemin Temel Mantık Karşılaştırması

  • Cihan ÖZYARDIMCI
  • 22 Kas
  • 3 dakikada okunur

Ekonomik modeller üzerine tartışırken insanların yaptığı en büyük yanlış, bu modellerin yalnızca ekonomik alanda kaldığını düşünmektir. Ancak kapitalizm ve sosyalizm gibi sistemler yalnızca parayla değil; özgürlükle, mülkiyetle, günlük hayatla ve toplumsal işleyişle de ilgilenir ve bunların üzerinde söz sahibi olmak ister. Bu yüzden bu iki sistem arasında bir karşılaştırma yaparken sadece üretim ve tüketim miktarı, kapitalin yönetilişi, sınıflar arasında geçiş zorluğu vb. konulara değil aynı zamanda insanların nasıl yaşadığı, inançlarının ne yönde seyreldiği ve toplumsal ilişkilerin nasıl şekillendiğine de bakmak daha sağlıklı bir yaklaşım geliştirmemize yarar sağlar.


Her şeyden evvel, dünyanın bize sunduğu kaynaklar sınırlıdır. Sınırsız zamana, fiziksel güce ve doğal kaynağa sahip değiliz. Haliyle kimin neyi, ne kadar ve nasıl kullanacağı konusu bir tartışma meselesidir ve bu tartışma bizi mülkiyet kavramına götürür. Kişi kendi emeğini ve zamanını koyarak bir ürün ortaya çıkartır. Bu ürünü ister kendi kullanır ister başkalarının ürünleriyle değiş tokuş eder. Kapitalizm en temelde bu mantığa dayanır. Şahısların mülkiyetini tanır ve saygı duyar. Bu bakımdan kapitalizm insan doğasına yakın bir yaklaşım sunar.


Öbür tarafta sosyalizm ise bu doğal işleyişe saygı duymaz ve değiştirmeye çalışır. Devlet gibi büyük bir otoritenin üretim üzerinde doğrudan söz hakkına sahip olması, bu sistemin uygulandığı topraklarda bireysel girişimleri sekteye uğratır. Bir insanın verdiği emeğin karşılığını alamayacağına inandığı, çabasının karşılığını doğrudan göremediği, alın terinin getirilerini sahiplenemediği bir ortamda üretkenlik sağlamak ya da bunu uzun vadeye yaymak imkansızdır. Sosyalizm kısa vadede cazip görünür çünkü gerçeklerin üstüne sünger çeker. Düşük kira, ücretsiz hizmetler ilk başta kulağa hoş gelir fakat bunların altında gizli vergi yükleri, yatırım eksikliği ve kalitede düşüş gibi gerçekler vardır. Ve bir toplumdaki fiyat algısı sürekli olarak bozulduğunda üreticiler için neyin ne kadar gerekli olduğunu belirlemek zor bir meşgale haline gelir ve bunun sonucunda kaynaklar yanlış alanlara yönlendirilir. Sosyalizm dayanışma, eşitlik gibi insanın kulağına hoş gelen sloganlarla ortaya çıksa da zaman geçtikçe bunların sadece kulağa güzel geldiği ve kurulan sistemin bürokratik bir hayvandan öte bir şey olmadığını ortaya koyar.


Kapitalizmde ise gerçekler ortada, açık ve görünür olmak zorundadır. Mevcut otorite bunu hasır altı etmeye kalksa bile bu bir yere kadar sürer. Fiyatların, ücretlerin arz talep ilişkisiyle doğal olarak belirlenmesi, kaynakların doğru yerlerde kullanılmasına olanak sağlar. Kapitalist sistem her ülkede bireylerin girişimci, yaratıcı olmasını sağlayamaz ama büyük girişimciler, yatırımcılar kapitalist sistemin hakim olduğu ülkelerden çıkar. Günlük hayatta, askeriyede, tıpta kullanılan büyük teknolojik inovasyonların ve bilimsel çalışmaların ekseriyetinin teşebbüs hürriyeti bulunan ülkelerde ortaya çıkması tesadüf eseri değildir.


Bu tartışmanın önemli bir kısmı da ahlaki sorunlardır. Bir düzene adil denebilmesi için kuralların herkese olabildiğince eşit şekilde uygulanması lazım gelir. Sosyalizm bu konuda sorunludur. Çünkü devlet dediğimiz nihayetinde şahıslar tarafından yönetilir. Güç, hele de devlet gibi bir güç, her zaman yozlaşmaya meyilli insanları kendine çeker. Eğer bir ülkede gerekli denetim mekanizmaları yoksa veya olması gerektiği gibi işlemiyorsa üretimin devletin elinde olduğu bir senaryo bir kıyamet filminin senaryosundan çok da farklı değildir. Çünkü devletin mülkiyete doğrudan müdahale etme, kaynaklara el koyma gibi yetkileri varken, şahısların ise devlete karşı böyle bir yetkisi ya da karşı koyma gücü yoktur. Bu büyük bir eşitsizlik yaratır. Kapitalizmde ise herkes kendi mülkünün sahibidir ve elindeki kaynaklardan kendi sorumludur. Emeği ve zamanının karşılığı olarak ürettiklerini başka şeyler almak üzere satabilir, değiş-tokuş edebilir ve kimse üzerinde aksini yapması için güç kullanamaz, baskı kuramaz. Haliyle kapitalizm adalet bakımından ayakları yere çok daha sağlam basan bir model sunar.


İnsan eliyle yapılan hiçbir şey mükemmel olmadığı gibi kapitalizm de mükemmel değildir. Her toplumun kendi içerisinde üstesinden gelmesi gereken problemler, düzeltmesi gereken alanlar, kurulması gereken yapılar, gelir dağılımı tartışmaları vardır. Fakat bu kusurlar sistemin temel mantığının yanlış olduğu manasına gelmez. Kapitalizmin vadettiği özgürlük ve dinamizm, ülkelerin kendi iç mekanizmalarıyla kontrpuan oluşturup bu problemlerin zaman geçtikçe düzelmesini sağlayabilir.


Sonuç olarak insanın doğal eğilimleri, inanç/motivasyon kaynakları ve toplumların genel yapısıyla daha uyumlu bir görünüm sergileyen kapitalizmin, iki sistem arasında akılcı bir karşılaştırma yapıldığında daha gerçekçi ve başarılı bir sistem olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page